Deneyimlerle sabit: Çalışma yaşamına dair köklü değişiklikler “müjde” olarak sunuluyorsa, işçi sınıfının başına bir çorap örülüyor demektir.
Geçtiğimiz günlerde düzenlenen 10. Çalışma Meclisi toplantısında tartışılan üç başlık, kıdem tazminatı, taşeron çalıştırma ve özel istihdam büroları idi ve bu üç başlığa dair hükümetin ajandası belirginleşmeye başladı. Hükümetin ekim sonunda Meclis’e getireceği ilk gündem kıdem tazminatı olacak gibi görünüyor; hem de bizzat Başbakan’ın “mutabakat sağlanmadan düzenleme olmayacak” sözüne rağmen.
Hükümet mutabakat meselesini Hak-İş’le, hatta mümkünse Türk-İş yönetimiyle halletmek istiyor. Çalışma Meclisi’nin sonunda Türk-İş ve DİSK’in itirazlarına rağmen açıklanan korsan sonuç bildirgesinin okunmasının ardından çekilen mutabakat fotoğrafında Hak-İş temsilcilerinin, TİSK ve TOBB ile beraber yer almış olması, bu konfederasyonun “cepte” olduğunu gösteriyor.
Hak-İş’in bu tavrı şaşırtıcı değil, zira kendileri bundan önce de kıdem tazminatında “fon” fikrine sıcak baktıklarını ifade etmişlerdi. Fon önerisi, kıdem tazminatını alamayan işçilerin bu paraları almasının garantisi olarak pazarlanıyor. “Evet” deniyor, “belki işçinin alacağı tazminat düşecek, belki 10 yıl sonra alabilecek, belki bu paranın ödenmesi ev alma gibi bir şarta bağlanacak ama işçinin bir gün çalışması bile kıdeme hak kazanmasına yol açacak ve işçiler bir gün bu parayı alacak.”
Zurnanın zırt dediği yer de burası. İşçiler için can yakıcı mesele kıdem tazminatının, iş akdinin sona ermesinin ardından patrondan alınan bir hak olmaktan çıkması. İş akdinin sona ermesiyle bu tazminat arasındaki bağlantı koparıldığında ve patron için bu para işten çıkarsa da çıkarmasa da ödeyeceği bir para olduğunda sonuç belli. Kayıtdışı çalışmanın yüzde ellileri bulduğu, sendikalaşma oranının yüzde 9’larda gezdiği, toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçilerin oranının yüzde 5 olduğu bir ülkede, kıdem tazminatı patron için işten çıkarmanın maliyeti olmaktan çıkarılırsa memleket “gündelikçiler cumhuriyetine” döner.
Bu yüzden DİSK sürekli olarak “kıdem tazminatı iş güvencesi sorunudur” diye meselenin özünün altını çiziyor. Hükümet taktik olarak “amacımız kıdem tazminatı alamayanların almasını sağlamak” dese de iktidarın stratejik belgeleri öyle söylemiyor, gerçek amacı açıkça ortaya koyuyor: Kıdem tazminatını yok ederek, güvencesizliği derinleştirmek.
2023 hedeflerinin bir parçası olarak hazırlanan Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi’nin “güvenceli esneklik” yaklaşımında “iş güvencesi” kavramı, yerini “tek bir işverene bağlı olmadan çalışmanın sürdürülmesi” anlamında istihdam güvencesi” kavramına bırakıyor. “İş güvencesi”ni ortadan kaldırarak işçi için sürekli bir iş sirkülasyonunu öngören bu yaklaşıma paralel olarak kıdem tazminatını kaldırarak, işten çıkarma maliyetlerini azaltmaktan daha doğal ne olabilir? Yine bu belgede kıdem tazminatı, esnekleşmeyi sınırlayan nedenlerden biri olarak gösteriliyor.
AKP’nin 10 yıl sonrası gibi 10 yıl öncesi de tutarlı biçimde aynı şeyin altını çiziyor. 2003 yılında çıkan 4857 sayılı İş Kanunu’nun gerekçesinde kıdem tazminatı ile ilgili şunlar söyleniyor:
(…) işsizlik sigortasının işlevini de ülkemizde kıdem tazminatının üstleneceği düşünülmüştür. Hatta kıdem tazminatının ağırlaştırılmasının iş güvencesi alanında bile etkili olacağı ileri sürülmüştür. Bu düşüncelere katılma olanağı yoktur.
Kısacası bakmayın AKP’nin “kıdem tazminatını herkes alsın istiyoruz” demesine. 10 yıl öncesinde de bugün de 10 yıl sonrası için de AKP iktidarının hedefi aynı: Kıdem tazminatının iş güvencesi alanında etkili olmaktan çıkarmak.
Hükümetin bu yaklaşımının birebir sermayenin yaklaşımı olduğunu söylemeye gerek bile yok. Aynı vurguları biraz daha açık ifadelerle sermaye örgütlerinin belgelerinde de görebiliyoruz. “TİSK, TOBB ve TÜSİAD’ın Esneklik Konusundaki Ortak Görüş ve Önerileri” başlıklı Haziran 2009 tarihli belgede şunlar söyleniyor:
İşçi alma ve çıkarma maliyetlerinin (…) fazlalığı da işverenleri zora sokmakta, esnek çalışma şekillerinin uygulanmasını engellemektedir. Bu itibarla en kısa sürede kıdem tazminatı konusunun gündeme getirilerek, işletmeler üzerindeki yükün hafifletilmesi gerekmektedir.
Görünen köy kılavuz istemez. Hedef, daha ucuz ve güvencesiz, istenildiği gibi kullanılıp atılan emek gücü ordusu yaratmaktır. Kısacası, kıdem tazminatı için yükseltilecek kavga “3-5 kuruşun davası” değildir. Bu kavga güvencesizliğe karşı en büyük kavgalardan biri olmalıdır, olacaktır. Emek gücü satıcısını “çalışmadığı zamanlarda insan olarak göremeyen”, görmek istemeyen kapitalistlerin karşısında işçi sınıfının onur mücadelesinin kritik bir aşamasındayız.Beylikdüzü EscortBeylikdüzü Escort